Vakfımızın üyesi bulunduğu; Gaziantep Gönüllü Kuruluşlar ile birlikte Arakan' da müslümanlara karşı uygulanan soykırım derecesindeki katliamları protesto etmek amacıyla bir basın açıklaması yapılmıştır.
Rabbim bizi tüm dünya mazlumlarının kurtuluşunu sağlayacak olan İttihad-ı İslama bir an önce kavuştursun inşallah.
BASIN AÇIKLAMA METNİ:
31/07/2017 Perşembe günü Eğitim-Bir-Sen Gaziantep Mehmet Akif İnan toplantı salonunda Memur-Sen öncülüğünde Gönüllü kuruluşlar platformu olarak Arakan’daki zulmü protesto etmek için bir basın açıklaması yapıldı. Yoğun katılımla gerçekleşen Basın açıklamasını Gönüllü Kuruluşlar Platformu adına okuyan Memur-Sen il başkanı Ahmet GÖK şunları söyledi.
İSLAM DÜNYASI VE ULUSLARARASI TOPLUM HAREKETE GEÇMELİ ARAKAN’DAKİ KATLİAMLAR DURDURULMALIDIR
Budist Burma hükümetinin Arakan’da 1942 yılından beri hiç durmadan devam eden katliamları, bugün en vahşi şekilde sürmektedir. Myanmar’da (Burma), Rakhayn Eyaleti'nin kuzeyinde 25 Ağustos gecesi meydana gelen saldırıların ardından Myanmar ordusu ve Budistler tarafından sivil Arakanlı Müslümanlara karşı yine katliam yapılmaya başlandı.
Ordu güçleri ve Budist rahipler öncülüğünde şiddeti giderek artan ve yaygınlaşan saldırılar sonucunda son üç günde Arakan'ın çeşitli köylerinde en az 3 bin Müslümanın katledildiğine ve 100 binden fazla Müslüman'ın da yerinden edildiğine dair vahim haberler ulaşıyor. Sahadan gelen haberler katliamların, 2012 ve geçen yıl Ekim ayında yaşanan saldırılardan daha şiddetli bir hal aldığı ve giderek bir soykırıma dönüştüğü yönünde. Maalesef Bangladeş sınırının da kapalı olması nedeniyle yüz binlerce Müslüman katledilme tehlikesiyle karşı karşıya.
Her gün aşağılanan, tacize uğrayan, köyleri mahalleleri basılan Arakanlılar BM’ye göre de bu çağın en mazlum halklarından biri durumunda. Zira Arakan’da yaşanan zulüm ne dünya kamuoyunun gündemine girebilmekte ne de şimdiye kadar zulmü hafifletecek ciddi bir girişim söz konusudur.
Müslüman Arakan halkını İslami köklerinden koparmak için İslami eğitim veren okullar kapatılmış, Kuran okunması, Başörtüsü kullanılması ve kurban kesilmesi yasaklanmış durumdadır.
Bütün bunlara karşın birkaç güçlü devletin çıkarlarını korumaktan başka bir işe yaramayan BM, mazlum milletlerin yaşadıkları zulümleri kınamak için bile ABD’nin, Çin’in, Rusya’nın iznine bakıyor.
BM ve BMGK tarafından yapılan tek şey ölü ve yaralıları sayarak rapor hazırlamak. Bu vahşi katliamları engellemek için ise bugüne kadar en küçük bir girişimde bulunulmuş değil.
İnsan hakları söylemi şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Batı dünyası da yaşanan katliamları durdurmaya yönelik kılını kıpırdatmıyor. Komisyon raporları ve kınama faaliyetlerinin ise katliamlar karşısında hiçbir anlamı yok.
Bugün dünyanın her yerinde Müslümanlar büyük zulümlere ve katliamlara maruz kalıyor. Buna karşın uluslararası örgütler ve Batı dünyası çirkin bir ikiyüzlülükle İslamofobiyi pompalamakla meşguller.
Bugün Arakan’da mazlum ve müdafaasız insanlar acımasız zorbalığın ve zulmün insafsızlığına terk edilmiştir. Daha önce Filistin’de, Gazze’de, Bosna’da, Doğu Türkistan’da ve halen süren Irak, Suriye işgallerinde görüldüğü üzere insanlık yok olmuştur. Neredeyse bütün katliamlara maruz bırakılanların ‘Müslüman’ olmaları, evrensel haksızlık, zulüm ve işkencelere karşı gösterilen betondan sessizlik ve duyarsızlığın bilinçli bir tercih olduğunu göstermektedir. Anlaşılan o ki, öldürülen, kanı akıtılan Müslüman olunca üzülmeye, önlemeye gerek duyulmamaktadır. İnsan hakları ve özgürlükler Müslümanlar söz konusu olunca rafa kalkmaktadır. Hatta onlara göre emperyalist amaçların gerçekleşmesi için İslam coğrafyasında katliamlar da yapılabilir. Srebrenitsa’da olduğu gibi bu katliamların zaman zaman Birleşmiş Milletlerin izin ve gözetimi altında yapılması da zulme teslim olmuş dünyanın medeniyet seviyesini göstermesi adına ibret vericidir. Müslümanlara karşı dünyanın her yerinde sistemli bir şekilde yaygınlaştırılan ve katliamlara dönüşen nefret, adeta evrensel emperyalizmin temel politikası ve programı olmuştur.
İşin daha vahim boyutu ve anlatılamaz olan yanı acı ve işkencelere maruz bırakılan kardeşlerine diğer Müslümanların yani bizlerin duyarsız kalmasıdır. Kardeşlerimize insani ve İslâmi sorumluluğumuz gereği siyasi, ekonomik, medyatik yardım yapmamak, bizi kardeş kılan ruhun çürüdüğünü, bizi bir ve beraber kılan imanımızın zayıfladığını göstermektedir. Adaletle emrolunan insanlar zulmün tavrını benimsemekte, sessizlikleriyle onların cürümlerine ortak olmaktadır. Bugün Müminler içi boşaltılarak sadece ismi kalmış, imanlarıyla küfrün duyarsızlığını yaşama biçimine dönüştürmüş gibidirler. Fiili ve mali desteği bir yana koyalım, çoğumuz dualarda bile kardeşlerimizi hatırlamayacak kadar acz, atalet ve yabancılaşma içindeyiz. İçinde olduğumuz bu sefil durum bizim felaketimiz ve helak olma sebebimiz olarak yeter! Bizi asıl çökerten bu duyarsızlık ve yabancılaşmadır. Bir an önce, özümüze dönerek, kim ve ne olduğumuzun bilincini yeniden kuşanarak, kardeşlik duygularıyla silkinip Arakanlı kardeşlerimize elimizi uzatmak zorundayız.
Bu zorlu zamanlar, inanan her insanın ağır sorumluluk ve sınavdan geçtiği süreçlerdir. Kardeşlerimize bugün destek vermezsek ne zaman vereceğiz? Aile bütünlükleri parçalanarak evlerinden sökülüp atılan, sınır ötesine sürgün edilen, zenginliklerine el konulan kardeşlerimize acımasızca öldürüldükleri bugün değilse ne zaman yardım edeceğiz? İslâm kardeşliğinin hayatı saran, kucaklayan yakınlığı, içtenliği ne zaman yaşanacak?
Sadece Arakan’ da değil, tüm ümmet coğrafyasında Müslümanlar küresel emperyalizmin saldırısı altında perişan durumdadır. İnancımız, kültürümüz, değerlerimiz, medeniyet eserlerimiz, kurumlarımız, benliğimiz, özetle bütün varlığımız işgal ve yok edilmek istenmektedir. Biz adaleti, hakkı ve hürriyeti savunmayı ilke edinmiş Sivil Toplum Kuruluşları olarak haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme, sömürüye asla rıza göstermedik, göstermeyeceğiz. Gittiğimiz her yerde, bulunduğumuz her platformda mazlum ve Müslümanların meselelerini gündeme taşıyacak, insanlık vicdanını uyandıracağız inşallah. Bu bağlamda katil Myanmar hükümetini ve sessizliği ile bu katliamlara destek veren tüm ülke ve kurumları lanetliyoruz.
Buradan, başta siyasi otoriteler olmak üzere Türkiye’de etkili ve yetkili herkesi, sınırları ve sınıfları aşan aidiyet ve kardeşlik duygularımızı hatırlayarak Arakan’daki bu zulmü durdurmak, kalıcı barışı sağlamak için ellerinden gelen tüm gayreti göstermeye çağırıyoruz.
Bu bağlamda Türkiye Dönem Başkanlığını yaptığı İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’nı derhal aktif olarak devreye sokmalıdır. İslâm ülkeleri kendilerini teslim alan ataletten bir an önce kurtulmalı, tarihi, siyasi ve ekonomik sorumluluklarını acilen yerine getirmelidir. Katar’la uğraşan İslam ülkelerinin liderleri Müslüman kardeşleri vahşice katledilirken neredeler? Yazıklar olsun onlara. Yazıklar olsun. Yazıklar olsun. Bu hususta Sivil toplum örgütleri kardeşlerimizin sorun ve ihtiyaçlarıyla daha yakın, daha yoğun ilgilenmeli, gittikleri her yerde bu zulümlere karşı farkındalık oluşturacak etkinlikler yapmalıdır. Bu konu yoğun, etkin bir diplomasi yürütülerek, uzak yakın tüm ülkelerin gündemine sokulmalıdır. Gerekli tüm önlemler, çözümler ve yaptırımlar derhal hayata geçirilmelidir.
Hepsinden önemlisi de Müslümanlar olarak çürümüş, pörsümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş Batı medeniyetinden ümit beklemekten vazgeçmemiz gerektiğini idrak etmemiz gerektiğidir. Bugün Müslümanların ahının arşı titretmesine dur diyebilecek tek şey İttihad-ı İslamdır. Bu bağlamda tüm İslam Ülkesi liderlerini ve yöneticilerini göreve çağırıyoruz.
İttihad-ı İslam Noktasında görevini yapmayan Müslüman liderlerin halklarını da kendi yöneticilerini harekete geçirmek üzere eylemler yapmaya davet ediyoruz.
Ve Bir kurban bayramı arefesinde haykırıyoruz: Artık Müslümanlar olarak Siyonizme, emperyalizme kurban edilmek istemiyoruz. Kapitalist, Emperyalist ve Siyonistlere karşı İsmail olmaklığımız yetmiştir. “Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir.” öyleyse, Zulme karşı bir ve beraber olmak ve ayağa kalkmak en birinci görevimiz olmalıdır.
Kamuoyuna saygılarımızla…